top of page
Yazarın fotoğrafıÜmit İşlek

Üç Anadolu Efsanesi’nde Köroğlu (İkinci Bölüm)



Yaşar Kemal Üç Anadolu Efsânesi’nde Köroğlu metninin sonuna doğru gelince Köroğlu amacına ulaşmış, Çamlıbel’e hâkim olmuş, Telli Nigar’ı elde etmiş ve düğün aşamasına gelmiştir. 89. sayfada bu düğünden söz edilirken, “Kırk gün kırk gece bir düğün oldu ki ancak düğünün böylesini Kaf Dağının peri padişahı yapmıştır.” şeklinde ifade edildiği görülmektedir.


Üzerinde durulacak olan konu “kırk” sayısıdır. Bilindiği gibi kırk sayısı Türk mitolojisinde önemli bir yere sahiptir ancak bu önem sadece Türklerde değil aynı zamanda Orta Asya, Orta Doğu, Altay ve İslâm kültürlerinde de etkinlik kazanmıştır. Türk destanlarında bu bağlamda kırk sayısı birçok kez geçmektedir. Oğuz Kağan destanında Oğuz’un verdiği şölende diktirdiği sütunların boyu kırk kulaç (Sakaoğlu ve Duymaz, 2017), Manas destanında, Manas’ın yanındaki yiğitlerin sayısı kırk kişi (Hatto, 1995), Dede Korkut Kitabı’nda kırk kız ve kırk yiğit kırk kişi (Ergin, 2018), Türeyiş destanında kırk kız ve hatta Kırgızistan bayrağında güneşsin etrafında kırk Kırgız boyunu simgeleyen kırk küçük ışık vardır. Masal, hikâye türünde söylenegelen halk anlatılarında bu tür önemli düğünler sürekli olarak kırk gün kırk gece yapılır. Öyle ki düğün sözcüğünün kökeni incelendiğinde uzun sürmesi bu süre ve anlamı pekiştirmektedir (Boratav, 1984).


Dünyanın birçok yerinde görülse de özellikle İslam kültür dairesi içerisindeki halkların sözlü ve yazılı geleneklerinde kırk sayısı kutsal sayılardandır. Hayatta herhangi bir aşamada, herhangi bir vesileyle karşımıza çıkabilmektedir. Dört rakamının çokluk hâli olarak düşünülebilir çünkü sözlü anlatı gibi durumlarda dört herkesçe yetersiz kalacağından olağanüstü güçler de düşünülüp kırka tamamlanmaktadır.


Dört, yaşam ve mükemmellik için yeterli olan sayıdır. Antik Yunan’da tanrının evreni düzenlediği ilk madde olan arkhe’nin filozoflarca yorumlanması sonucunda ateş, su, toprak ve hava dört temel madde sayılagelmiştir (Karlıağa, 1991). ‘Anâsır-ı erba’a denilen dört unsur yani dört elementin kökeni de bu felsefeye dayanmaktadır. Muhammed’in kırk yaşında ilk vahiyi alması ya da Alevi Cemlerinin Kırklar Cemine atıfta bulunması da kayda değerdir (Çoruhlu, 2002). Öte yandan İslamiyet öncesi Türk düşüncesindeki dört yön, dört nehir, dört direk, kırk gece, kırk gündüz, kırk ordu, kırk kız, kırk çadır (Ögel, 2014) vd. gibi kavramlar göz önüne alındığında dört ve kırk sayısının Türkler için baştan beri kutsal olduğu anlaşılmaktadır.


Hâl böyleyken sözlü veya yazılı eserlerde bu gibi kutsal sayıları görmek olasıdır ve görüldüğü gibi örnekleri ve kökenleri hakkında çok kısa bilgi verildiğinde bile düşünce dünyasının derinlerine inilmektedir. Diğer taraftan söz konusu sayıların anlatıcılar tarafından kullanılması gelenek hâline gelmiştir. Eseri ortaya koyan yazar/anlatıcının geleneğe uyması yeterlidir. Topuma mal olmuş efsaneleri aktaran Yaşar Kemal’den de beklenen budur. Bilindiği üzere incelenen kitap da Köroğlu, Karacaoğlan ve Alageyik olarak üç efsaneden oluşmaktadır ki üç rakamı da kutsaldır.


Yaşar Kemal Köroğlu metnini şöyle bitirmektedir: “Olsun deminiz, olmasın gamınız, hayra dönsün serencamınız. Bir dahaki hikâyeyi daha güzel söyleyelim. Dinleyenlerin damağı çağ olsun. Mert yakalarına mert eline geçmesin. Ustamızın adı Hıdır, bu seferlik elimizden gelen budur.” (Kemal, 2016). Buradan da iyice görüldüğü gibi Yaşar Kemal kendini bir halk hikâyecisi rolüne tam olarak kaptırmış ve okuru da bunda inandırmıştır. Bu son parça da hikâye, masal gibi anlatılarda anlatıcının dinleyicilere verdiği son mesajdır. Son söylevdir, “Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.” demektir aslında. Bu ve buna benzer durumları Boratav şöyle aktarmaktadır: “Gerçek olan bir şey varsa Yaşar Kemal’in romanlarında anlattıklarını âşık-hikâyecilerin hiç de yadırgamayacaklarıdır. Çünkü Yaşar Kemal anlatıları ile âşık-hikâyecilerden farklı saymıyor kendini” (Boratav, 1982).


Köroğlu geniş bir coğrafyada yiğitlikleriyle tanınmıştır. Elde ettiği başarılar kendi adına kabul edilmiştir fakat tabii ki birçok işi yoldaşlarıyla birlikte kazanmıştır. Türk kahramanlık destanlarında kahramanın en büyük ve en yakın yoldaşı atıdır. Neredeyse bütün Türk destanlarında oluğu gibi Köroğlu destanında da “at motifi” önemlidir. Özellikle Türklerin ilk zamanlarında göçebe olarak yaşaması ata verilen önemin artmasında en büyük etkiyi oluşturur. Atların Türk toplumunda ne denli öneme sahip olduğunu belirlemek amacıyla Orhon Yazıtları’nda geçen atlara âdeta isim görevi yüklenerek renkleriyle isim verilmesi dikkat çekicidir ki bazı örnekleri şöyledir: Ak renkli atlar: Kül Tigin’den söz edilirken onun “ak adgırıg” [1]ından da söz edilir, Alp Şalcı’dan söz edilirken, “alp şalcı ak atın binip…” [2] denir. Boz renkli atlar: Işbara Yamtar’dan söz edilirken “Işbara Yamtar boz atıg binip…” [3], Kül Tigin’den söz edilirken, “Kül Tigin başgıl boz at binip tegdi” [4] denir. Kara renkli atlar: Bir tür barış esnasında gerçekleşen olaydan söz edilirken “edgü özlük atın kara kişin kökteyeñin sansız kelürüp kop kottı.” [5] denir. Doru renkli atlar: “üçünç yegensilig begiñ kedimlig torug at binip tegdi” [6] şeklinde bir ifade geçmektedir.


Yaşar Kemal metninde at, âdeta bir insan gibi kurgulanmıştır. Özellikle Köroğlu ile babasının Kırat’a yani Köroğlu’nun ünlü atına biner hâlde Reyhan Arap’tan kaçması sırasında Köroğlu’nun korkunca atın korkması, cesaretlenince atın cesaretlenip hızlanması etkili bir kurgu ile aktarılmış ve ata insan özelliği yüklenmiştir. Yine aynı olay sırasında baba ile oğlunu takibeden Bolu Beyi’nin adamlarının sürdüğü atlara, onların renklerine göre muamele edilir ve bu şekilde o atlardan kurtulunur. Seyis Yusuf, kendilerini takip eden doru, yağız ve kula atlarını tanıdığı için onların ne tür yollardan geçip geçemeyeceğini bilir ve Köroğlu’na ona göre komut verir. Baba kör olduğu için atları göremez ve oğluna onların renklerini sorarak kararını verir. Başka yerlerde Köroğlu Kırat’ın kulağına bir şeyler söyler vs. Boratav bu konudaki düşüncelerini şöyle açıklamaktadır: “Destanlarda bir atın rengi çok mühim rol oynar: Bir defa renge göre at tefrik ve temyiz edilir (…). Hatta Orhon Kitabeleri gibi tarihî metinlerde bile, hakanın atı rengiyle anılıyor.” (Boratav, 2009). Pazırık Kurganı gibi çok eski tarihî ve sanatsal ürünlerden bugüne atın önemi devam etmektedir. Öyle ki halkın mitolojisine sinmiş motifler o halkın kültürel kodlarını meydana sermektedir.


[1] Beyaz aygır, at. Kül Tigin Yazıtı, doğu yüzü, 35-36. satır.

[2] Alp Şalcı beyaz atına binip… Kül Tigin Yazıtı, doğu yüzü, 40. satır.

[3] Işbara Yamtar boz atına binip… Kül Tigin Yazıtı, doğu yüzü, 33. satır.

[4] Kül Tigin asıl boz atına binip ulaştı. Kül Tigin Yazıtı, doğu yüzü, 37. satır.

[5] Cins has atlarını, kara samurlarını, gök (renkli) sincaplarını sayısız (miktarda) getirip (hediye olarak) bıraktılar. Bilge Kağan Yazıtı, güney yüzü, 12. satır.

[6] Üçüncü olarak Yeğen Silig Bey’in giyimli doru atına binip hücum etti. Kül Tigin Yazıtı, doğu yüzü, 33. satır.


İlk yazıya ulaşmak için tıklayın: Üç Anadolu Efsanesi'nde Köroğlu (Birinci Bölüm)


Kaynakça

Boratav, P. N. (1982). Yaşar Kemal'in Yörük Kilimindeki Nakışlar. Bilim ve Sanat Dergisi, (14), 9-15.

Boratav, P. N. (1984). 100 Soruda Türk Folkloru. Gerçek.

Boratav P. N. (2009). Köroğlu Destanı. Kırmızı.

Çoruhlu, Y. (2002). Türk Mitolojisinin Anahatları. Kabalcı.

Ergin, M. (2018). Dede Korkut Kitabı. TDK.

Hatto, A. T. (1995). Manas’ın Evliliği, Ölümü ve Tekrar Hayata Dönüşü. Fikret Türkmen (Ed.). Manas Destanı Üzerine İncelemeler (Çeviriler - I) içinde (s. 5- 36). TDK.

Karlıağa, B. (1991). Anâsır-ı Erbaa. TDV İslâm Ansiklopedisi içinde (Cilt 3, 149-151 ss.). TDV İslâm Araştırmaları Merkezi.

Ögel, B. (2014). Türk Mitolojisi I. TTK. 

Sakaoğlu, S., & Duymaz, A. (2017). İslamiyet Öncesi Türk Destanları. Ötüken.

Yaşar Kemal. (2016). Üç Anadolu Efsanesi. Yapı Kredi.

Commentaires


bottom of page