top of page

Üç Anadolu Efsanesi’nde Karacaoğlan (Üçüncü Bölüm)



Üç Anadolu Efsanesi kitabının ikinci bölümünü oluşturan Karacaoğlan efsanesine ait Kırım anlatması, Han Mahmut hikâyesi, Ali Kayası hikâyesi ve Güney Anadolu’da anlatılan bir efsane dışında pek az metninin bulunduğu söylenmelidir (Kaya, 2000). Aslında Yaşar Kemal’in de Çukurova’dayken Karacaoğlan ile ilgili yaptığı bir derleme vardır. Bu derleme mahsullerini Sarı Defterdekiler-Folklor Derlemeleri adıyla Alpay Kabacalı (Kemal, 1997) yayımlamıştır. Görüldüğü kadarıyla Yaşar Kemal etraflı araştırmalar sonucunda bir Karacaoğlan portresi çizmiş ve okuyucuya sunmuştur.


Bütün yönleriyle bir Anadolu ozanı olan Karacaoğlan, Anadolu insanının kalbinde ve aklında büyük bir yer edinmiştir. Şiirleri, türküleri, efsanevi olaylara konu olması, hikâyelerinin yüzyıllarca aktarılıp bugüne getirilmiş olması bu düşüncenin en büyük kanıtıdır. Peki bu olaylar Yaşar Kemal’de nasıl zuhur etmiştir? Hiç şüphesiz Yaşar Kemal de ozanlardan duyduğu kadarını zaman içinde yoğurup düzenlemiş ve nihayetinde günü gelince yazmış, daha çok kişiye ulaştırmış, ozanlık görevini bir üst mertebede yerine getirmiştir. Kitabın Karacaoğlan bölümünde metnin akışı daha çok türkülerle sağlanmış ve bir kronoloji oluşturulmuştur. Bölümdeki bütün halk bilimi unsurlarını irdelemeye imkan olmadığı için aşağıda yalnızca bir türkü üzerinde durulacaktır.


Ferruh Doğan’a ait bu çizim Üç Anadolu Efsanesi’nin 1995 baskısında yer almaktadır.


Karacaoğlan’ın sevgilisinden ayrı düşmesinden dolayı düştüğü kötü durumlara dayanamayan Hüseyin, Karacaoğlan’a kızı kaçırma teklifinde bulunur. Bu esnada Karacaoğlan ve Hüseyin’in üzerinden bir turna sürüsü geçerken Karacaoğlan’dan şu türkü duyulur:


“Katar katar olmuş gelen turnalar

Şu hâlime şu günüme bak benim

Şahin pençe vurdu tüyüm ağrıttı

Kanadıma bir ok vurdu berk benim

 

Gökyüzünde turnam bölüktür bölük

Ayrılık elinden ciğerim delik

Önü muhabbet de sonu ayrılık

Depreştirmen eski yaram çok benim

 

Gittim gurbet ele geri gelinmez

Kim ölüp de kim kaldığın bilinmez

Ölsem gurbet elde gözüm yumulmaz

Anam atam bir ağlarım yok benim

 

Karacaoğlan der ki bre erenler

Ben gidiyorum mamur olsun örenler

Kavim kardaş konuştuğum yarenler

Sevindirip çıracığım yak benim (Kemal, 2016).


Parçada öne çıkan en önemli figür turna figürüdür. Turna bir inanç motifi olarak İslamiyet öncesinden beri Türkler içerisinde yer almaya başlamıştır. Tengricilik/Şamanizm inanışında kam/şamanlara ait birçok unsur (kıyafet, dua, oyun, saz vs.) İslamiyet sonrasında ilk dervişler aracılığıyla yeni dinde yer almıştır.



"Türk Mitolojisi"nden alınan bu çizim ilk olarak "The Shaman Costume"de yayınlanmıştır.

Şamanizmde Şamanların totemleri atalarına atıfta bulunmaktadır. Bu totemler hayvan, çoğunlukla da kuş şeklindedirler. Şamanlar dinî törenlerde gerek kıyafetleriyle gerek dualarıyla bu atalarını anarlar. Özellikle kıyafetleri, şamanların atalarını temsil eden kuşun özelliklerine büründüklerini göstermektedir (Holmberg, 1922). Fakat toteme ait özelliklerin yalnızca törenlerde değil günlük hayat akışı içerisinde de kullanılabildiği anlaşılmaktadır. Menakıbnamelerde karşılaşılabilen bu durumların birinde örneğin Şeyh Abu’l-Hasen-i Harkaani (Ö. 1033)’nin odunlarını bir aslana taşıttığıyla karşılaşılmaktadır (Gölpınarlı, 1958). Bunun yanısıra sıklıkla karşılaşılan durum, totem olan kuşun şekline ve özelliklerine bürünüp yani daha Türkçe bir tabirle söylemek gerekirse “donuna girip” eyleme geçmektir. Tenasüh, metamorphose, don değiştirme gibi adlar alan bu durum tasavvuf metinlerinde çokça görülmektedir. Bu kaynaklara göre Geyikli Baba geyik, Ahmed Yesevi turna, Hacı Bektaş-ı Veli güvercin, Abdal Musa geyik, Doğrul Baba doğan ve Abdülkadir Geylani doğan şekline girmişlerdir (Köprülü, 1930; Ögel, 2010).


İslam dininden önce Türkler birçok farklı dine girmişlerdir. İslam’a geçtikten sonra özellikle ilk yüzyıllarda eski dinlerin etkileri devam etmiş veya bir şekilde uyarlanmıştır. Bu izler heterodoks gruplar arasında daha çok görülmüştür. Türk heterodoks İslamı İslam sufiliğinin, Şamanizm’in, Budizm’in ve Maniheizm’in inanç temellerinin birleşmesiyle meydana gelmiştir (Ocak, 2000). Yukarıda sözü edilen don değiştirme bu izlerin en önemlilerindendir. Melami, Haydari, Kalenderi, Vefai, Yesevi, Bektaşi gibi tarikat çevrelerinde ve onların dini metinlerinde İslam öncesi dinlerin etkileri çokça görülmektedir.


Geniş kitleleri eyleme geçirebilen bu gruplar din büyüklerine sıkı sıkıya bağlı bulunmaktaydılar. Din propagandası aracı hâline gelen edebiyat ve özellikle şiir diğer din gruplarının olduğu gibi onların da propaganda aracı olmuştur. Propagandatörleri daha çok kırsal bölgelerde etkili olmuşlardır. Başından beri göçebe Türkmenler heterodoks gruplarla iyi anlaşmışlardır. Halk ozanlarının çoğunlukla kır ve göçebe kitleleri arasında yer değiştirerek yaşadıkları da göz önünde bulundurulmalıdır. Anadolu’da İslamiyet’in yayıldığı yerlerin dışında yaygın olmadığı batı bölgelerine de gelip köyler, zaviyeler kuran bu gruplar yeni dinlerini yayma konusunda fazlasıyla başarılı olmuşlardır (Barkan, 1942). Merkezi yönetim bu kitlelere etkin olarak ulaşamayınca gelenek devam etmiş ve heterodoks gruplar aşırı veya ılımlı fikirlerini şiir yoluyla ifade etmeye devam etmişlerdir. Kaldı ki yönetim kendilerine zarar veren fikirleri çeşitli sert tedbirlerle ortadan kaldırmaya çalışmışsa da söz konusu tarikatlar gizli olarak faaliyet yürütme yoluna geçmişlerdir.


10. yüzyılda yaşamış ve çok önemli bir seyahatname yazmış olan İbni Fadlan, Başkurt Türklerinin turna kuşuna taptıklarını kaydetmiştir. Başkurtlara göre bu tapınmanın sebebi savaşta turnanın kendilerini büyük bir felaketten kurtarmasıdır (Fadlan, 2019). Horasan erenlerinden yedi kişinin Ahmed Yesevi’yi bir toplantıya davet etmek için turna donuna girmesi (Gölpınarlı, 1958) turnanın kutsal algılanmasının geniş bir coğrafyaya yayıldığını göstermektedir. Bu gelenekle sıkı sıkıya bağ kurmuş olan Alevî-Bektaşi gruplar da turnaya saygı duymuş ve onu uğurlu saymışlardır (Eröz, 1992).


Şah Hatayi’nin Hz. Ali’yi kastederek yazdığı turnaya vermiş sesini (Ergun, 1950) dizesi don değiştirmeyle ilgili derin bir fikir barındırmaktaysa da detayına girilmeyip motifin sadece örnekleri verilecektir. Pir Sultan Abdal’ın Hazret-i Şah’ın avazı turna derler bir kuştadır dizesi ve her manadan dilleri var turnanın dizerleri dışında Yemen ellerinden beri gelirken / Turnalar Ali’yi görmediniz mi? / Hava üzerinde sema ederken / Turnalar Ali’yi görmediniz mi? dizeleri turnanın bazen Ali olarak bazen Ali’nin habercisi hatta temsilcisi olarak görüldüğünü açıkça göstermektedir.  Bektaşi şairi Ahu’nun Ahu Dedem der turnamdır ahu / Dünyanın evveli ahırı bir hu / Vird edinmiş turna dilinde ya hu / Nazlı nazlı söyler Horasan deyu (Ergun, 1950) dizeleri kendisinin turnayı ilahi bir kuş olarak gördüğünü kanıtlamaktadır. Bunlar gibi bir çok örnek verilebilir fakat 19. yüzyılda İlhami tarafından yazılan İki turnam gelir başı cıgalı / Eğlen turnam eğlen Ali misin sen / Birisi Muhammed birisi Ali / Eğlen turnam eğlen Ali misin sen / Yoksa Hacı Bektaş Veli misin sen (Ergun, 1951) şeklindeki dörtlükte turna hem Muhammed hem Ali hem de Hacı Bektaş-ı Veli’dir. Karacaoğlan’ın yukarıdaki şiirinde de buna benzer bir durum söz konusudur. İlk dörtlükte şair ve turna özdeşleştirilmiştir. Ayrılık hasreti çeken Karacaoğlan kendisini şahin ve avcı saldırısına uğramış bir turna olarak yansıtmaktadır. Turna gözüyle bakıldığında şahin ve avcı iki kötü karakter olarak sunulmuştur. 


Günümüzde örneğin Diyarbakır’da turnanın bir güzellikle unsuru olduğu ve kız timsali olarak görüldüğü bilinmektedir. Turna avlanması avcının kendisine ölüm ve felaket getireceğine inanılır. Sivas, Tekirdağ ve Gaziantep’te turna kutsal, zeki; süsü, bereketi ve uğuru ile her eylemi doğru olanı temsil eden bir kuştur. Turnanın konduğu tarlanın bereketli olacağına inanılır. Uğurlu ve kutsal sayılan turna görüldüğü yere bereket getirmektedir çünkü halk nazarında kendisi ilahi bir güç aracılığıyla o konuma gönderilmiştir. Dolayısıyla bereket ve uğur haberi taşımaktadır (Elçin, 1997). Öyle ki halk şiirindeki turna da haber motifi çerçevesinde kullanılmaktadır. Köroğlu destanında Köroğlu, turna teli getirmeleri için emrindeki beyleri Bağdat ve Bolu’ya göndermektedir. Maraş rivayetinde Köroğlu’nun arkadaşı Ayvaz tutsak olduğu yerden darağacına götürülürken gökte gördüğü turna sürüsü aracılığıyla Çamlıbel’e yani Köroğlu’na haber göndermektedir: Turnam nazlı Beyler kolları bağlı / Bolu Beyi tuttu gitti den geçin / Bir düşürüm verin Çamlıbellere / Kurdu darağacın astı den geçin (Boratav, 2009).


Sonuç itibariyle bugün bile sıkılıkla karşılaşılan  turna ya da aşırı fikirler içeren motifler bu etki sonucu dönüşerek var olmuştur. Tengricilikte turna kuşunun işlevi ata ruhunu sevindirmek ise de İslâmiyette don değiştirme özelliği ve haber yollama, haberci, selam getirip götüren bir kuş özelliği ile kullanılmıştır. Karacaoğlan da burada turna kuşunu günlerdir haber alamadığı, görüşemediği sevgilisinden haber getiren; ahvâl bildiren özelliği ile kullanmıştır.


Türküler ve halk bilimi unsurları bu şekilde devam etmektedir. Belirtmekte fayda var ki Karacaoğlan ile ilgili bir türkü ve türküde yer alan bir motif bile detaylıca incelendiğinde çok uzun metinler elde edilebilmektedir. İmkan ve kabiliyetler bunların teker teker irdelenmesine uygun değildir. İki yıl önce tarafımızca söz verildiği gibi Üç Anadolu Efsanesi ile ilgili üç yazılık seri oluşmuş ve seri yazı nihayete ermiştir. Son olarak, “Olsun deminiz, olmasın gamınız, hayra dönsün serencamınız.”


Kaynakça

Barkan, Ö. L. (1942). Kolonizatör Türk Dervişleri. Vakıflar Dergisi, (2), 179-386.

Boratav, P. N. (2009). Köroğlu Destanı. Kırmızı.

Elçin, Ş. (1997). Halk Edebiyatı Araştırmaları. Akçağ.

Ergun, S. N. (1950). Bektaşi Şairleri ve Nefesleri. Maarif.

Ergun, S. N. (1951). Bektaşi-Kızılbaş Alevi Şairleri ve Nefesleri. Maarif.

Eröz, M. (1992). Eski Türk Dini. TDAV.

Fadlan, İ. (2019). İbn Fadlan Seyahatnamesi. (Haz. Ramazan Şeşen). Yeditepe.

Gölpınarlı, A. (1958). Vilâyet-nâme. İnkılap.

Holmberg, U. (1922). The Shaman Costume and its Significance. Turku.

Kemal, Y. (1997). Sarı Defterdekiler-Folklor Derlemeleri. (Haz. Alpay Kabacalı). Yapı Kredi.

Kemal, Y. (2016). Üç Anadolu Efsanesi. Yapı Kredi.

Kaya, D. (2000). Âşık Edebiyatı Araştırmaları. Kitabevi.

Köprülü, M. F. (1930). Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman Hikâyesi. Evkaf.

Ocak, A. Y. (2000). Babaîler İsyanından Kızılbaşlığa: Anadolu'da İslâm Heterodoksisinin Doğuş ve Gelişim Tarihine Kısa Bir Bakış. Belleten, 64(239), 129-160.

Ögel, B. (2010). Türk Mitolojisi. TTK.

Comments


Adsız tasarım-77.png
  • alt.text.label.Twitter
  • alt.text.label.Instagram
  • Youtube
  • alt.text.label.Facebook

©2024, KAF | Kültür Araştırmaları ve Faaliyetleri Merkezi. Tüm Hakları Saklıdır.

bottom of page