Psikolojinin Kısa Tarihi
Psikolojinin Doğuşu
Psikoloji Antik Yunan filozoflarından beri insanoğlunun dikkatini çeken bir konudur. 19. yüzyılın ortalarında bilim olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Antik Yunandan itibaren düşünürler insan psikolojisini sorular sorarak ve bunlara genellemelerle yanıt bulmaya çalışarak bilincin nasıl işlediğini öğrenmeye çalışmışlardır. Aristo ve Plato gibi düşünürler de psikoloji bilimi için çok kritik soruları ilk defa sordukları için onlara "Psikolojinin Babaları" diyebiliriz. Bu sorulardan bir tanesi günümüzde hâlâ cevap verilememiş olan "İnsanların bilişsel yetenekleri doğuştan mı gelir, yoksa sonradan mı öğretilir?" sorusudur.
Psikolojinin temelini oluşturan filozofların biri de 17. yüzyılda yaşamış Rene Descartes'tir. Descartes beyin ile zihnin farklı şeyler olduğunu iddia etmiştir. Beynin somut, zihnin ise soyut/ruhani bir kavram olduğunu belirtmiştir. Beyin ve zihnin birbirinden farklı ancak etkileşimde olduğu fikrine de "dualizm" (ikicilik) denmektedir. Descartes'ten sonra da beyin ve zihin hakkında düşünülmeye devam edilmiştir.
Bilime Dönüşüm
Bilimsel psikolojinin kuruluşuna yön veren öncüler arasında Gottfried Wilhelm Leibniz (1646-1716) ve Immanuel Kant (1724-1804) gibi bazı Alman düşünürleri vardır. Bu filozoflar zihnin dinamik bir varlık olduğunu, zaman içinde değişim gösterdiğini öne sürmüştür. Zihnin tamamen deneyimler sonucu oluşmadığını, doğuştan gelen özellikler de olduğunu düşünmüşlerdir. Ünlü fizyolog Hermann Von Helmholtz (1821-1894), bir zihinsel süreç olan algılamanın bilimsel yöntemlerle incelenebileceğini göstermiştir.
Bilimsel Psikolojinin Kurulması
Dönüşüm aşamasındaki gelişmeler Wilhelm Wundt'un (1832-1920) psikoloji bilimini kurmasına zemin hazırlamıştır. 1879'da Leipzig Üniversitesi'nde ilk psikoloji laboratuvarını açan Wundt, bu bilim dalını "Yeni Psikoloji" olarak adlandırmıştır. Böylece bilimsel psikoloji felsefi psikolojiden ayrılmıştır. Yeni psikoloji ise ekollere ayrılmıştır:
Yapısalcılık nedir?
Kurbağalar üzerinde yaptığı deneyler sonucu Fizyolog Helmholtz, dışarıdan gelen dürtünün beyinde algılanmasının hemen olmadığını, belli bir vakit aldığını göstermiştir. Bilimsel psikolojinin kurucusu sayılan Wundt ise bilincin bir insanın tüm öznel deneyimlerini içerdiğini belirtmiştir. Wundt, öznel deneyimlere odaklanırken iç gözlem metodunu benimsemiştir. İç gözlem, kişinin kendi öznel deneyimlerine bakışı anlamına gelmektedir. Wundt, bilinci anlamaya çalışırken onu parçalarına ayırarak incelemek gerektiğini savunmuştur. Bu yaklaşım Wundt' un öğrencisi olan Edward Titchener tarafından bilincin yapısını tanımlamaya çalıştıkları için yapısalcılık olarak adlandırılmıştır.
İşlevselcilik
William James isimli Amerikalı bilim adamı hem Wundt'un hem de yapısalcıların yaklaşımlarını reddetmiştir. James'e göre bilinci kendi başlarına çalışamayacak parçalara bölmenin anlamı yoktur. Bunun yerine Darwin'in evrim teorisine paralel olarak algıların, hafızanın ya da diğer akılsal süreçlerin insanların ortamlarına adapte olmalarını nasıl kolaylaştırdığına odaklanmıştır. Bu akım bilincin insanların kara verme ve problem çözme becerilerinde nasıl rol oynadığını anlamaya yönelmiştir.
Davranışçılık
1920-1960 arasında psikoloji bilimini etkisi altına almış önemli bir akımdır. Bu akım Darwin'in fikirlerine dayanır. 1900'lerden sonra Darwin'in evrim teorisi, psikologları insanları anlamak için hayvanları incelemeye yöneltmiştir. Bu dönemde psikologlar hayvanlar üzerinde yaptıkları deneylerle öğrenme, hafıza, problem çözme ve başka akılsal süreçlerle ilgili pek çok bilgi edinmiştir. Aynı dönem içindi John B. Watson psikolojinin en önemli bilgi kaynağının gözlemlenebilir davranışları olduğunu iddia etmiştir. Watson' a göre önemli olan gözlemlenebilen davranışlara odaklanmaktı. B. F. Skinner da şartlanma üzerinde çalışarak davranışçılığın bir başka öncüsü olmuştur.
Gestaltcılık (Bütüncülük)
Wundt ile aynı dönemde önemli çalışmalar yapan bir başka Alman psikolog da Herrmann Ebbinghaus'tur. Ebbinghaus'a göre bilinç kadar incelenmesi gereken bir diğer konu da öğrenme ve hafıza gibi zihinsel süreçlerdir. Ebbinghaus'un çalışmaları bugün bile hafıza hakkında bildiklerimizin temelini oluşturur. Almanca'da bütün anlamına gelen "gestalt" kelimesi, Ebbinghaus ile aynı fikirde olan psikologların akımının ismi olmuştur. Gestaltcılığa göre bilinci anlamanın yolu, parçaları değil tüm deneyimi bir bütün olarak çalışmaktan geçmektedir.
Psikanaliz
Wundt Almanya'da bilinci araştırırken Sigmund Freud da Avusturya'da bilinçaltını araştırmaktaydı. Freud bir tıp doktoru olarak tüm davranışların ve akılsal süreçlerin sinir sisteminde fiziksel bir temele dayadığına inanmıştı fakat 1800'lerin sonlarında fikrini değiştirdi. Bu hastaların ortak özelliği semptomlarını göstermelerine karşın, hastalıklarının hiçbir fiziksel sebeplerinin olmadığını, bilinçlerinden attıkları problemlerin hastalıkları doğurduğunu öne sürdü. Ona göre sebep, bilinçaltımızdaki çatışmalardı. Elli yıla yakın bir süre boyunca Freud çalışmalarını ve fikirlerini psikanaliz adı altında topladı.
Hümanistik (İnsancıl) Yaklaşım
Hümanist psikoloji akımı öncülerinin başında Carl Rogers, Abraham Maslow, Charlotte Bühler yer alır. Onlara göre insan, yalnız dünyada değil, belki evrende en değerli varlıktır. Bütün canlılar arasında ancak insan, bilinç denilen yetiye sahiptir. Varoluşçu felsefenin bu ilkelerini benimseyen hümanist psikoloji; yaşamın belirleyicileri, insanın geçmişi ve içsel dürtüleriyle sınırlandırılamaz anlayışıyla, davranışçılık ve psikanalizin yanında kendini üçüncü güç olarak tanımlamış ve amacını, davranışçılık ve psikanalizin yerine geçip yeni bir ekol olmadan bu ikisini bütünleştirmek olarak tanımlamıştır.
Bilişsel (Zihinsel) Psikoloji
1950'lerden itibaren gündeme gelmiştir. Psikologların uyarıcıyı algısal ve bilişsel erimlere anlatmak zorunda olduğunu belirtmiştir. E. C. Tolman'ın davranışçılığı ise bilişsel psikolojinin bir başka işaretidir. Onun davranışçılığı bilişsel değişkenlerin önemini kabul etmiş ve uyarıcı-tepki yaklaşımının gerilmesine katkıda bulunmuştur. Bilişsel psikoloji, bilinç konusunu işlemesi sebebiyle psikolojinin hem en eski hem de en yeni ekolü ünvanını kazanmıştır. Çünkü bilinç, bilimsel bir bilim olmayan psikolojinin ve modern bir bilim hâline gelmiş psikolojinin ortak konusu olmuştur.
Comments