Hukukun Tarihi ve Roma'da Hukuk
- Faysal Göktaş
- 11 Nis 2023
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 18 Ağu 2024

“Yasa, yapılacak ve yapılmayacak olanı buyuran yüce akıldır... O doğanın gücüdür, o ruhtur, bilgenin aklıdır, adaletli olanla olmayanın ölçüsüdür.” (Cicero; Yasalar I, VI)
Bugün Kıta Avrupa’sında ve ülkemizde geçerli olan hukuk sisteminin temellerinin atıldığı yer Roma İmparatorluğu’dur diyebiliriz. Demokrasi fikri gibi birçok felsefi akım ve estetik kuramların merkezi olan Yunan Uygarlığından farklı olarak Roma Uygarlığının insanlığa armağanı “hukuk”u kuramsallaştırmak olmuştur. Roma, sadece hukuk alanında değil, savaş ve fetihçilik anlayışında da döneminin ve sonraki dönemlerin bayrak taşıyıcısı olmuştur. Öyle ki, efsane imparator Sezar’ın ismi bazı dillerde “İmparator” anlamına denk düşmektedir. Örnek olarak Almancada Kayzer (Kaiser), Rusçada Çar (Tsar) ve ünlü Nordik destan tanrısı Kjárr’ı gösterebiliriz. Bu sözcükler kendi dillerinde “Sezar” anlamına gelmektedir. İşte buradan da anlıyoruz ki birçok imparatorluk Roma İmparatorluğu'nun devamı, Sezar'ın varisi ve Avrupa’nın hâkimi olduğunu iddia etmiştir. Ünlü tarihçi İlber Ortaylı da Osmanlı İmparatorluğu’nu Roma İmparatorluğu’nun devamı olarak addetmiştir zira Doğu Roma İmparatorluğu’ndaki birçok devlet teamülünün olduğu gibi ya da uyarlama şekliyle Osmanlı İmparatorluğu’na dâhil edildiğini belirtmiştir. Ayrıca ‘Hocaların Hocası’ diye nitelendirdiğimiz büyük tarihçi Halil İnalcık da “Devlet-i Aliyye” kitabında: Osmanlı'nın devletleşmesinin İstanbul'un fethinden sonra yerine oturduğunu, o dönemden önce devlet işleyişinde hukuk, toprak ve para sisteminde beylik döneminden kalma yasalar ve prosedürler ağırlıklı olarak geçerliyken İstanbul'un fethedilmesinden sonra Fatih Sultan Mehmet'in ilk yaptığı şeyin Bizans'a ait devlet belgelerini toplamak olduğunu; toprak, vergiler, bürokrasi konularında Bizans yani Roma sisteminin baz alındığı yenilikler yapıldığını, Fatih Sultan Mehmet’in Vatikan’a mektup yazarak Bizans’ın devamı olduğunu deklare ettiğini yazmıştır.
Antik Roma'daki hukuki prensiplerin kökeni M.Ö. 449'dan kalma “On İki Levha Yasalarına” (Leges Duodecim Tabularum) dayandırılabilir. Yazılı kanun ihtiyacının hâsıl olmasının sebebinin de o dönemki yoğun sınıf mücadelesi olduğunu söyleyebiliriz. Azınlıkta olan Patricilerin, politik ve mali gücü altında ezilen geniş halk kitlelerine mensup Pleblerin mücadelesi sonunda bir komisyon kurulmasına ve bahsi geçen On iki Levha Yasalarının ilan edilmesine ön ayak olmuştur. Bu levhaların genel anlamda o dönemki toplumun örf ve adetlerinin yazınsal formu olduğunu, cezaların da bu anlamda “İlkellik” arz ettiğini ve ağır yaptırımlar içerdiğini iddia edebiliriz zira kundakçıların ateşle yakılarak öldürülmesi, yalancı şahitlik yapanların uçurumdan atılması yaptırımların ağırlığının bir nişanesi gibi. Sonraki yüzyıllarda da Roma Hukuku, güncellenerek değişen toplum yapısı ve toplumsal ilişkiler konularında çağın gereksinimlerini yasal güvence altına alması açısından da önemlidir.

Justinianos’u tasvir eden bir mozaik
Roma Hukuku’na en önemli katkılardan birini de imparatorluk Doğu ve Batı olarak ayrıldıktan sonra Doğu Roma İmparatoru olan I. Justinianos yapmıştır. Justinianos, M.S. 6. yüzyılda tüm kanunları derleterek on iki ciltlik bir kitap haline getirtmiş, özel hukuk kanunu hazırlatmıştır. Justinianos’un kanunnamesiyle bir araya getirilerek muhafaza edilen Roma Hukuku, Doğu Roma İmparatorluğu dönemi boyunca devam etmiş ve Kıta Avrupası'nda benzer yasal düzenlemelere temel teşkil etmiştir. Roma Hukuku daha geniş anlamda 17. yüzyılın sonuna kadar
Avrupa'nın büyük bölümünde uygulanmaya devam edilmiş olup Aydınlanma, Reform, Fransız Devrimi gibi gelişmeler sonrasında oluşan modern Avrupa’nın hukuk sistemleri oluşturulurken de dayanak noktası olmuştur.

Themis'in Heykeli
Roma Hukuku bugün de hukuk alanında özgül ağırlığını korumaktadır, Türkiye de dâhil olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde halen Roma Hukuku bilinmekte ve üzerinde konuşulmaktadır. Hukuk Fakültelerinde “Roma Hukuku” önemli ve temel öğretim konularından olup, hukuksal birçok terim Latince asıl anlamlarıyla birlikte kullanılmaktadır. Bizatihi hukukun yegâne varoluş sebebi olan adalet, kelime anlamını Roma tanrıçası İuistitia’dan almış olup diğer dillere de bu ve buna benzer şekillerde geçmiştir. (Bkz. İngilizcede adalet kelimesine denk düşen Justice.) Adalet tanrıçası Iuistitia’nın Yunan mitolojisindeki formu bugün de dünyadaki ve ülkemizdeki adalet saraylarında heykel ve görselleri bulunan tanrıça Themis’tir.
Hukukun vazgeçilmez öğelerinden avukatlık mesleği de bu dönemde ihdas edilmiştir. Latince aslı Advo Catus olan bu kelime anlam itibariyle “Ayrıcalıklı olan, güzel konuşan, hitabet yeteneği güçlü olan kişi” anlamına gelmektedir. Bu kelime İngilizceye Advocate, İspanyolcaya Abogado, Fransızcaya Avocat olarak geçmiş olup dilimize de Fransızcadan Avukat olarak iktibas olmuştur. Avukatlık mesleği şimdi olduğu gibi Roma döneminde de onurlu bir meslek olarak sayılmıştır ve günümüzden farklı olarak avukatlar bu hizmetleri karşılığında bir ücret almamışlardır. Dönemin tanınmış şair ve avukatlarından olan Ovidus, "Güzel kadınların güzelliklerini satmaları ne kadar utanç verici ise bir avukatın yardımını satması da o kadar utanç vericidir." diyerek Antik Roma döneminde avukatların ücret almasının onur kırıcı bir davranış olduğunu ifade etmiştir. Yazımızın başında sözünü alıntıladığımız ünlü Romalı Konsül Cicero da Roma’nın en ünlü hatip ve avukatlarından biridir. İlginçtir ki, Sezar da bir dönem Roma Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık mesleğini icra etmiştir.
Yukarıda da değindiğimiz üzere Roma’nın yayılmacı politikası felsefi gelişime değil daha çok yönetimsel gelişime imkân sağlamıştır. Roma Hukuku birkaç kişinin, bir konsülün eseri ya da kısa zaman dilimine yayılmış bir disiplinler bütünü değil yüzlerce yıl gelişerek dönemin şartlarına göre revize edilmiş kurallar ve normlar bütünüdür. İmparatorluğun devasa boyutlara ulaşması ve bunun korunması, toplum ilişkilerinin düzenli bir şekilde yürümesi için sağlam bir hukuk sisteminin disipline edilmesini elzem hale getirmiştir. Roma’nın getirdiği yenilikler ve kurallar hukuk alanında sadece kendi çağlarında değil sonraki çağlarda da temel teşkil etmiştir. Son olarak şu da tarihi ve yadsınamayacak bir gerçek olarak karşımızda duruyor ki hem Roma imparatorluğu hem de dünya tarihindeki diğer devlet deneyimlerinde, hukukun üstünlüğünün yok sayıldığı zamanlarda tiranlıklar ve kaos baş göstermiştir. Hukuk bir devletin ve toplumun vazgeçilmezidir, bu yüzden sürekli olarak geliştirilmeli ve mümkün olan en iyi kertede tesis edilmelidir zira Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği üzere “İstiklâl, İstikbâl, Hürriyet; yani her şey adalet ile kaimdir (mümkündür).”
Comments