top of page
Yazarın fotoğrafıCaner Çetin

Freud’da Kaygı ve Rüyalar



Kaygı Kavramı

Freud’un öne sürdüğü üç farklı kaygı kavramı vardır. Bunlar gerçeklik, nevrotik ve ahlaki kaygılardır. Bu kaygı türleri arasından gerçeklik kaygısı, bireyin çevresinde gerçek kaygı yaratacak nesneye maruz kalmanın yarattığı kaygıdır. Nevrotik kaygı, bireyin kendi duygularını ve düşüncelerini kontrol edemeyeceğine, onlara hâkim olamayacağına dair hissettiği nevrotik kaygıyı ifade eder. Son olarak da ahlaki kaygı, bireyin sosyal dünyasına dair hissettiği kaygılardır ve utanç hissetme, suçluluk gibi duyguları kapsamaktadır. Ahlaki kaygı sosyal iletişimle ilişkili olduğu için de süperego ile paralel özellikler göstermektedir (Özgülük Üçok ve Öztemür, 2017: 77-78).


Kaygı ve korku arasındaki en önemli fark, kaygının bir nesnesi yokken korkunun bir nesnesinin olmasıdır. Korku hissetmek için tehdit edici bir neden olması gerekmektedir. Bu neden bıçak ya da yılan gibi nesneler olabilir. Kaygı için ise bir nesne söz konusu değildir. Bu durumdaki kişi yalnızca kendini tehdit edebilecek olaylar ve durumlar için tetikte olma hâli sergiler (Salecl, 2013: 26).


Freud, kaygı üzerine çalışırken ortaya iki farklı kaygı teorisi atar. Bunlardan ilki duyguların ve arzuların ketlenmesiyle, engellenmesiyle doğan kaygı duygusu ve kaygı nevrozu kavramlarıdır. Freud, bu ilk kaygı kuramında cinsel enerjinin (libido) sekteye uğramasının kaygı yaratacağını söyler. Örnek olarak dışarıdan gelen bir tehlikeli durum (araba çarpması gibi) kişide kaygı duygusunu tetikler. Kaygı nevrozunda ise en etkili kaygı kaynağı içeriden gelen enerjinin (libidonun) dışarı salınamayacağına dair duyulan kaygıdır (Salecl, 2013: 26-28).


Freud’un ikinci kaygı kuramında kaygı, bastırmanın bir sonucu olarak değil de nedeni olarak görülür. İkinci kuramında, özneyi tehdit eden durumu nesne yokluğu değil nesne kaybolması olarak görür. Ardından da kaygının hadım edilme tehdidi olduğunu ifade eder ve ölüm korkusunu da hadım edilme tehdidine paralel görmek gerektiğini savunur (Salecl, 2013: 28). Freud, öznenin en büyük korkusunun hadım edilmesi olduğunu düşünse de Melanie Klein öznenin en kuvvetli kaygı kaynağının yaşam korkusu olduğunu diretmiştir (Salecl, 2013: 29).


Rüya Yorumları

Freud, hastalarını anlamak ve nevrozların genel kuramını oluşturmak için çeşitli yollara başvurmuştur. Bu yollar arasında rüya analizi de vardır. Ona göre kişilik id, ego ve süperegodan oluşmaktadır. İd, benliğin karanlık ve vahşi yönü; ego akılcı yönü ve süperego da çevre tarafından öğrenilmiş normlara uymakla mükellef yönüdür. İnsanın özünü karanlık ve vahşi gören Freud, bu karanlığı çıkartmak için rüyalarda görülen belli sembolik ögelere değinmiştir. Ona göre bastırdığımız duygularımız olan id’i algılayabiliyor ve böylece histerik vakaların çözümü mümkün kılınabiliyordu. Bu çözüm sürecinde, rüyada çocuklarla oynamaya mastürbasyon; doğa manzaralarına cinsel organlar ve düz duvarlar, düz cepheli evler gibi rüyada görülen görüntülere erkek bedeni anlamı yüklüyordu (Özgülük Üçok ve Öztemür, 2017: 75-89).


Freud’un rüyada görülen motiflere cinsel içerikli atıf yapmasını nasıl takıntı hâline getirdiğini ve bu uğurda arkadaşı Jung ile yollarını nasıl ayırdığını bilmek önemlidir. Jung, Freud’u bir “baba” gibi görmekte ve ona çok büyük bir saygı göstermektedir (2001: 182-183). Freud da onu “oğlu” olarak görmektedir. Jung, kolektif bilinçdışı kavramı üzerine de çalışırken rüyalarını yorumlamaya çabalar ve sürekli Freud’a danışır, fikrini alır. Onun rüya yorumlarının kendi yorumlarından farklılaştığını zaman içinde görür ve yollarının ayrılışı Jung’un rüyasında bir çift kuru kafa görmesiyle olur. Freud, Jung’un rüyasındaki kurukafaları Jung’un onu kendisini öldüreceğine, teorilerini çürüteceğine yorar ve onunla yollarını ayırmaya karar verir.


Freud’un narsistik davranışını burada bir kez daha görürüz. Nitekim kendisi çocukluğundan itibaren diğer kardeşlerinden ayrı tutulur ve daha üstün bir muamele görürdü. Kendisi gaz lambası altında ve özel bir odaya sahipken diğer kardeşlerinin hepsi mum altında çalışırdı ve tek bir odada uyurdu. Çocukken gördüğü özel muamele ve ufak yaştan itibaren babası ile zıtlaşacak cesareti bulabildiği için narsistik, bencil bir tutum sergilemeye meyilli olduğu görülebilir (Özgülük Üçok ve Öztemür, 2017: 66).


Freud’un bir sinirbilim doktoru olması ve histerik semptomları incelerken sinirsel, biyolojik belirtileri de dikkate alıyor oluşu; onun serbest çağrışım, dil sürçmesi gibi semptom tespit yöntemlerini çürütmeyi zorlaştırmaktadır [AT1] ancak semptomları ve tedaviyi açıklamaya çalışırken cinsel enerjiye, erkek ve kadın üreme organlarına fazlaca değinmesi ve tüm nedenleri bunlara indirgeyerek açıklamaya çalışması, Freud’un çalışmasının zayıf yanlarıdır. Freud’un çağına yaptığı en büyük katkı, Viktoryen dönemin getirdiği bireylerin yaşamlarında bunalmaya başlaması ve kadınları ikinci role düşürüp arzu-beklenen zıtlaşmasının yarattığı sorunlara ışık tutmayı başarmasıdır.


İngiltere’nin baskıcı ortamında kadınlardaki histerik vakalara açıklık getirmeye ve onları anlamaya çalışmıştır. Bunu cinsel duygulara indirgeyerek de bir başarı elde etmeye çalışmıştır. Viktoryen çağda, cinselliğin tabu olduğu bir dönemde, erkek ve kadın cinselliği üzerine konuşmaya başlaması ve çocukluk dönemi deneyimlerinin yaşamın tüm geri kalanını şekillendirdiği düşüncesi, kendi zamanı sonrasındaki araştırmacılar için ilham kaynağı olmuştur. Nitekim Freud’dan sonra çocukluk araştırmaları yükselişe geçmiş; kızı Anna Freud veya Melanie Klein gibi isimler enstitüler kurarak çocuk araştırmalarının önünü açmıştır. Freud’un kaygı ve korku üzerine çalışmaları da varoluşçular tarafından ilham kaynağı olarak görülmüş ve Lacan gibi psikanalistler tarafından incelenmiştir.


Kaynakça

Jung, C. G. (2001). Anılar, Düşler ve Düşünceler. Can.


Özgülük Üçok, B. ve Öztemür G. (2017). Psikanalitik Kuram: S. Freud. Gençtanırım Kurt, D. ve Çetinkaya Yıldız E. (Ed.), Kişilik Kuramları içinde (s. 65-100). Pegem Akademi.


Salecl R. (2013). Kaygı Üzerine. Metis.

Comentários


bottom of page