Efsanelerde Kutsal Sırrın İfşası
- Ümit İşlek
- 21 Oca 2024
- 5 dakikada okunur

Dinî konuların anlatıldığı efsanelerde asıl amaç sıradan kişilere karşı kutsal kimsenin, kişilerin, yerlerin, nesnelerin, olguların, olayların veya direkt Tanrı’nın bir özelliği hakkında telkinde bulunmaktır. Dinleyici ve -genellikle- anlatıcı konumunda yer alan kimselerin, büyük oranda dindar kişiler oldukları düşünüldüğünde, bu anlatılara kolayca inandıkları bariz bir şekilde görülmektedir. Genel bir bakış açısıyla bakıldığında efsanelerde anlatılan konunun olağan olaylardan oluştuğu da fark edilmektedir ki bu özelliğiyle inandırıcılığı yadırganamamaktadır. Bunun farkında olan aktarıcı, olayı yadırganmayacak bir temele oturtarak aktarmakta ve ders niteliğinde konular seçmektedir. Anlatıların yaygınlaşmasının birçok sebebi olsa da bu sebepler arasında toplumdaki bireylerin işten arta kalan zamanını bir şekilde değerlendirmesi, manevi hissiyatını güçlendirmesi, dinî konularda bilgilere vâkıf olması gibi unsurlar yer alabilmektedir.
Anlatılandan ziyade gösterilene odaklanan günümüz insanları için efsanelerin bir kısmı inandırıcılığını yitirmişse de bunların asıl nitelikleri konularında ve anlatımlarındadır (Boratav, 1973). Söz gelimi kutsal kişiler tarafından verilen uyarıya aldırış etmeyip kutsal sırrın sonucunu merak edenlerin, gerçekleşen bir şeye bakmaları sonucunda taşa dönüşmeleri ve sonrasında bazı şekilli taşların oluşumlarının buna dayandırılması artık inandırıcılığını yitirmiştir. Fakat yine de günümüzde toplumun azımsanmayacak bir kısmı bu tür efsanelere inanmaktadır. Kaldı ki yakın tarihe kadar toplumun büyük kısmı bunlarla yaşamaktaydı.
Şüphe yok ki gelenek ile içerisinde bulunulan zaman sürekli bir çatışma halindedir. Gelenekçi düşünce yapısı, dinleyiciyi fantastik ve olağanüstü olana inandırmaya çalışmakta ve içerisinde bulunulan modern zaman buna karşı çıkarak realist bir tavır almaya itmektedir. “Her şeyden önce geleneksel topluluklar, kendi varlıklarının temelini kutsal bir kökene dayandırırlar.” (Yılmaz, 2005) fikrine katılıyor olsak da bu kapsam daha da genişletilmelidir çünkü geleneksel topluluklar varlıkları kutsal bir kökene dayandırmaktadırlar ve bunların aktarımının, edebîleştirilmesinin sonucunda efsaneler ortaya çıkmaktadır. Bunlar aynı bölgede yaşayan bir halk kitlesinin çoğunlukla bir yaşanan ya da yaşanması ihtimal dahilinde olan olaydan arta kalıp kısa kısa aktarılan halk anlatmalarıdır (Yardımcı, 1999). Gelenekçi toplumda bir anlatı veya inanç ne kadar tanrısalsa ona inanmak da o derecede zorunludur. Aksi, kişinin felaketiyle sonuçlanmaktadır ki efsaneler bu kötü sonlarla doludur (Sakaoğlu, 2009). Efsanelerde kötü sonu yaşayan karakter, dinleyicinin/okuyucunun kendisini yerine koymak zorunda olduğu kişidir. Kötü son yani felaketle bu dinleyici, uyarılmış ve efsaneye inanmak zorunda bırakılmış olmaktadır. Heda Jason’dan aktarıldığına göre asıl konumuz olan efsane, “Gerçek veya hayali belirli bir kişi, olay ya da mekân hakkında anlatılan, -doğruluğuna- inanılan bir hikâyedir” (Gökcen Kayabaşı & Aydoğan, 2018).
Karakter ile dinleyicinin inanmak zorunda olduğu diğer bir unsur da tanrısal güçtür. Bu güç sır olarak yaşanacak ve aktarılacak iken karakter bu sırrı izleyerek/sırra bakarak veya başkalarına aktararak büyüyü bozar ve kötü sona sebep olur. Kötü sonu tayin eden kişi veya güç, doğrudan Tanrı’nın kendisi değil fakat efsanenin içerisinde yer alan karakterlerdendir. Bu güç, sıradan insanlara değil; tılsımlı, olağanüstü özelliklere sahip insanlara aittir (Sakaoğlu & Türkan, 2019). Dinleyiciye aktarılmak istenen temel fikir, tanrısal öğüdün dinlenmesi ve tanrısal gücün ifşa edilmemesi gerektiğidir. Açıklamaya çalıştığımız ifşa edilen güç, yalnızca onun başkalarına aktarılması değildir; tılsımlı kişinin telkinine rağmen efsane karakterinin yaşanan bir tanrısal olaya bakması da bir ifşa örneğidir. Bu ifşa etme durumu da cezalandırılır ki asıl üzerinde durmak istediğimiz konu budur.
Tanrısal olay veya kişiye bakmak ve bununla ilgili yasaklar sadece efsane veya masal gibi yazın ürünlerinde değil diğer başka alanlarda da karşımıza çıkmaktadır. Daha geniş bir bakış açısıyla bakacak olursak, tarih içerisinde kimi kutsal kişi veya olaylar bazı sanat dalları aracılığı ile sanat eseri olarak yansıtılmışlardır. Yazılı sanatlardan biri olan hilye, sözlüklerde peygamberin kutsal niteliklerini, fizik durumunu anlatan yazı olarak tanımlanmaktadır (Özön, 1988) fakat burada resmetme değil betimleme söz konusudur. Bu bakımdan yazılması, okunması ya da bakılması yasak değildir ve kötü bir sonuca neden olmamaktadır. Fakat görsel sanatlardan biri olan ve el yazması kitaplarda yer alan küçük boyutlu renkli resim olarak tanımlanan (Mahir, 2005) minyatür için tam olarak aynı şey söylenememektedir. Örneğin birçok açıdan önemli bir kişi olan Hz. Muhammed’in yüzü haricinde vücudu çizilebilmiştir. İslâmî gelenekte putlaştırılma potansiyeli olan kişilerin minyatürlerinin yapılmasından kaçınılmış ve buna gerek duyulmamıştır (Derman, 1998) gibi genel bir yorum yapılabilir ancak İran minyatüründe ve diğer birkaç kaynakta peygamberin yüzü açıkça çizilmesine rağmen, Osmanlı minyatürlerinde peygamberin yüzü örtülmüş, gözü burnu ve ağzı çizilmemiştir (Yazma Eserler, 2021). Bu bilgilerin ışığında anlaşılmaktadır ki coğrafyalar arasında yaşanan mezhep ya da mezhep altı dinî değişikliklerden dolayı yüzün resmedilmesi durumu değişkenlik göstermektedir. Kutsal yüzün resmedildiği kimi minyatürlerin 13. ve 15. yüzyıllar arasında İran’da görülmesini Şiiliğe bağlayanlar olduğu gibi Şiiliğin 16. yüzyılda Safevî Devleti ile sistemli hale gelmeye başlayan bir mezhep olduğu ve Şiilikle Hz. Muhammed’in çok daha kutsal bir kişilik şeklinde tasavvur edildiği için artık yüzünün resmedilemediğini kaydedenler de vardır (Arslan, 2015). Günümüzde Hz. Muhammed’in yüzünün herhangi bir sanatla resmedilmesi/canlandırılması günah sayılmaktadır ancak doğrudan (Al-Bīrūnī, 1050) ve aktarmalı olarak (Tumblr, 2014) da olsa eski kaynaklardan alınmış birkaç tablo ve minyatüre rastlanmaktadır. Minyatür sanatı üzerine yapılan değerlendirmelerden anlaşılan sonuç, kutsal bir kişilik olarak seçilmiş ve gönderilmiş olan peygamberin yüzünün kutsallığından dolayı çizilemediğidir.
Hilye Örneği

Tanrının yeryüzündeki gölgesi ve elçisi sıfatının taşıyan kişi veya kişiler, birer temsilci konumunda idiler. Bu yüzden tabularla ulaşılan, ulaşmaya çalışılan Tanrı’nın vergilerine, daha yakın olan peygamber ya da krallar yoluyla ulaşan insanoğlu Tanrı için düşünüp yaptıklarını bu kutsal kişiler için yapmaya başlamış ve geliştirmiştir. Bu bağlamda peygamber gibi kral/sultan da Tanrı’nın dünyadaki gölgesi, temsilcisidir. Eski Türkçede hükümdara verilen unvanlardan biri olan yabgu, hükümdarın Tanrı’nın bir çocuğu olduğunu ifade etmekteydi. Yine hükümdar, kağan, han, sultan, kral vd. gibi unvanlarla bu kişiler Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olmaktaydı. Tanrı adına Tanrı nizamını yaymaya çalıştıklarını iddia eden ve bu inançla hareket eden idari yöneticiler toplum tarafından bu duruma yaraşır şekilde saygı görmekteydiler. Peygamberlerin yüzünün resmedilememesi gibi sultanların da yüzlerine bakılamadığı bilinen bir gerçektir. Bundaki asıl düşünce kul olan kişinin tanrısal olana bakamayacağı, Tanrısal sırrı ifşa edemeyeceği düşüncesidir.
Yazıyla uzaktan bağlantılı olan bu konunun ardından tahlil edilmeye çalışılan fikrin dairesini tamamlamak amacı güdülerek diğer efsanelerde geçen bazı ifşa örnekleri aracılığı ile delillerin sıralanması faydalı olacaktır.
Efsanelerde ifşa örnekleriyle karşılaşılan önemli kutsal, efsanevi kişilerden biri de Hızır’dır. Zor durumda kalanların yardımlarına koşan Hızır, kimi örneklerde görüldüğü üzere yardım için bazı koşullar koşmaktadır ki bunların başında sırrın ifşa edilmemesi gerektiği gelmektedir. Sır ifşa olunca olumsuz yönde etkiler yaşanmaktadır. Bunlar Hızır her geçtiğinde aldığı için artan pekmezin sır ifşa olunca artmaması (Oral, 2018), direkt Hızır’dan beddua alınması (Türkmen, 2017) gibi basit sonuçlar doğurabilmektedir. Diğer bazı karakterlerin söz konusu olduğu edebi yaratımlarda zor durumda kalanların yardımına koşan Keloğlan’ın ölme pahasına kendi sırrını ifşa edip ölmesi, Melik Ehmed ya da Keçel benzeri kişilerin kutsal kişilerden öğrendikleri mukaddes bilgileri ifşa etmeleri sonucu taşa dönüşmeleri (Sakaoğlu & Türkan, 2019) gibi ciddi olumsuz sonuçlara da sebebiyet verebilmektedir.
Ortak düşünceye göre Tanrı, kimi sebeplerden dolayı bazı kişileri seçmekte ve onlara özel güçler atfetmektedir. Seçilmiş kişiler bu gücün farkında olurlar fakat bazen bunun bir sır olarak kalması gerektiğini bilmeden bunu ifşa etmekte ve kötü sonuçlara maruz kalmaktadırlar. Bazen de kişiler uyarılmış olmalarına rağmen kutsal sırrı ifşa ederler ki efsanelerde bu durumla daha çok karşılaşılmaktadır. Ortak düşünce burada devreye girer ve bireylere, iyi insan olmanın özel güçlerle mükafatlandırılabileceğini gösterir; mükafatın da sır ifşa edilmediği sürece devam edeceğini bildirmektedir. Yine yukarıdaki örneklerde de anlatıldığı üzere ifşa edilen sırlar cezasız kalmamaktadır.
Tanrı kadar onun yansımaları, “gölgeleri”, kararları, hışımları da mukaddestir. Doğmayan, doğurmayan, cismen gözle görülmeyen Tanrı’nın bu tür kendisini hatırlatmaları da dolayısıyla mukaddestir. Nasıl ki Tanrı görülmez ise onun aracı yolları da kutsallığından dolayı görülemez, gösterilemez. Geleneksel toplum tarafından icat edilen kutsal sırrın ifşa edilemeyeceği anlayışı hayatın içerisinde yer alan tüm alanlarda kendisini göstermektedir.
Kaynakça
Al-Bīrūnī, M. (1050). Al-Āṯār al-bāqiya ʿan al-qurūn al-ẖāliya. https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b8406161z/f181.planchecontact
Arslan, R. (2015, Ocak 16). Muhammed Peygamber Tarih Boyunca Nasıl Tasvir Edildi? BBC Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/01/150116_muhammed_peygamber tasvirleri
Boratav, P. N. (1973). 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı. Gerçek.
Derman, M. U. (1998). Hilye. TDV İslâm Ansiklopedisi içinde, (Cilt 18, 47-51 ss.). TDV İslâm Araştırmaları Merkezi.
Gökcen Kayabaşı, R. ve Aydoğan T. (2018). Aksaray Efsanelerinde Mitolojik İzler. Turkish Studies, 13(28), 453-468. https://www.academia.edu/38066403/AKSARAY_EFSANELERİNDE_MİTOLOJİK
İZLER_MYTHOLOGIC_EVIDENCES_IN_AKSARAY_LEGENDS
Mahir, F. B. (2005). Minyatür. TDV İslâm Ansiklopedisi içinde (Cilt 30, 118-123 ss.). İslâm Araştırmaları Merkezi.
Oral, Ş. (2018). Safranbolu Efsaneleri ve Memoratları Üzerine Bir Araştırma. [Yüksek lisans tezi]. Bartın Üniversitesi.
Özön, M. N. (1998). Küçük Osmanlıca-Türkçe Sözlük (4. b.). İnkılâp.
Sakaoğlu, S. ve Türkan, K. (2019). Efsanelerden Masallara Uzanan Taş Kesilme Motifinin Azerbaycan ve Anadolu Masallarına Yansımaları. Türkbilig (38), 177-197.
Sakaoğlu, S. (2009). 101 Türk Efsanesi. Akçağ.
Tumblr. (2014). “Tarihi Tablolarda Hz. Muhammed'in Yüzü.” 18 Şubat 2021.
Türkmen, O. (2017). Alaşehir Yöresindeki Efsane ve Memoratlar. [Yayımlanmamış yüksek lisans tezi]. Pamukkale Üniversitesi.
Yardımcı, M. (1999). Destanlar. Ürün.
Yazma Eserler. (2021). “Minyatür,” t.y., par. 461. http://www.yazmalar.gov.tr/sayfa/yazma-kitaplar/9
Yılmaz, H. (2005). Gelenek, Gelenekçilik ve Gelenekselcilik. Muhafazakâr Düşünce (3), 39-53.
Comments