top of page
Yazarın fotoğrafıSelin Levi

Almanya için ‘’Zeitenwende’’: Feminist Dış Politika ya da Güvenlik Merkezli Dış Politika



Almanya siyasal elitlerinden uzun yıllar boyunca duymak istediğimiz fakat duymaktan ziyade sadece algı seviyesine kaldığını nitelendirebileceğimiz feminist yaklaşım, terminolojik olarak Eski Başbakan Angela Merkel tarafından görev süresinin bitmesine yakın bir süre zarfında açık bir dille kullanılmaya başlandı. Merkel hükûmetinin hemen ardından kurulan yeni hükûmet içerisindeki Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’unda gündeminde önemli bir yer kazandı. Aynı zamanda Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Svenja Schulze feminist yapının gelişimine yönelik yeni bir strateji belirlediklerini duyurdu.


Almanya Dışişleri Bakanlığının yayınladığı rapora göz attığımızda dikkat çeken bazı vurgulamaların olduğunu söyleyebiliriz. Dışişleri Bakanı Baerbock yazmış olduğu ön sözde feminist dış politikanın gerekliliğini açıklarken, cinsiyet eşitsizliğinin hâlihazırda süregelen bir durum olduğunu ve çözüme ulaşılamadığını, bu gerekçeyle dış politikada adımlar atılması gerektiğine değinerek durumu açıkladığını görmekteyiz. Aynı zamanda bütüncül toplum anlayışını benimseyen bir dış politika olarak nitelendirilen feminist dış politika, genel bağlamda kadın ve çocuk vurgusunu sıklıkla görmüş olduğumuz feminist dış politika tanımından ziyade Alman halkının güncel değişikliği benimsemesine ve muhalefetin karşı duruşuna istinaden madalyonun diğer yüzünün gösterilmesi olarak nitelendirmek mümkün olacaktır.


İlgili rapordaki hedeflerin uygulanmasına yönelik bir elçilik makamının kurulmasıyla birlikte yasama döneminin sonuna kadar %85 oranında cinsiyet kavramının hassasiyetine yönelik bir fon ve %8 oranında cinsiyet algısının dönüşümüne yönelik bir fon kullanılması hedeflenmiştir. Raporun içeriği açısından daha detaylı baktığımızda ise önceden feminist dış politika benimsemiş olan ülkelerin açıklamış oldukları bildirgelerden feyz alındığını söylemek mümkündür. Fakat şunu da söylemek gerekir ki Avrupa Birliği içerisindeki dengelerin de göz önünde bulundurulması, Almanya’nın birlik içerisindeki niteliksel konumu, aynı zamanda Ukrayna’nın güncel durumu ve Avrupa Birliği’nin bu konu karşısındaki duruşu ile geniş bir perspektiften düşündüğümüzde yayınlanmış olan feminist dış politika raporunun Almanya’nın dış politikasına birebir entegre edilebilme olasılığını hesaplamak pek de mümkün gözükmüyor. Zira raporun içeriksel yapısında iç ve dış dinamikler özelinde belirli düzenlemeler bulunmaktadır. İç dinamikler açısından baktığımızda 2025 yılına kadar federal yapılanma içerisinde kadın-erkek eşitliğine ulaşılması gibi temel bağlamda hedefler görmekteyken dış dinamiklere baktığımızda; Afrika, Irak, Güney Sudan, Afganistan ve Ukrayna’da bulunan kadın ve çocukların BM Güvenlik Konseyi 1325 sayılı kararı ile Kadın Güvenlik ve Barış gündemi (WPS) çerçevesinde şekillenen işbirliklerinin güçlendirilmesine yönelik hedefler görmekteyiz. Bu bağlamda akıllara “Almanya’nın iç ve dış dinamiklerinin kuvvetlendirilmesi açısından belirlenmiş olan hedefleri uygulamaya yönelik yeterli bir donanımı mevcut mu ve bu hedeflerin uygulanması için doğru konjonktürel yapı içerisinde bulunuyor mu?” sorusu gelmektedir.


Almanya içerisindeki güvenlik yatırımlarına baktığımızda Ukrayna Krizi öncesinde ekonomik niteliklerin önceliği ile askeri alt yapının geriye atılması ve uluslararası güvenlik çekişmelerinde uzaktan bir izleyici olarak rol edinmesini bir dönem olarak nitelendirirsek Başbakan Olaf Scholz yönetiminde ayrılan savunma sanayi fonları ile birlikte meclis içerisindeki milletvekillerinin belli başlı savaş uçaklarının alımı için onay vermesi ve Ukrayna’ya sağlanan askeri yardım fonunu ikinci bir dönem olarak ele almamız doğru olacaktır.


Alman dış politika yapısının Ukrayna Krizi’nin hemen ardından göstermiş olduğu değişim ile birlikte Dışişleri Bakanı Baerbock’un Yeşiller Partisi’nden aldığı ideolojik altyapının farklı bir yansımasına şahit olduğumuz bir açıklamada feminist dış politikanın uygulanması ile savunma sanayisine yönelik fonların artırılması ya da caydırıcılık odaklı bir politika benimsenmesinin arasında bir gerilimin olamayacağını söylemiştir. Bu söylem, feminist dış politikanın tam anlamıyla uygulanabilmesi için gerekli olan güç asimetrilerinin meydana getireceği çatışmaların önlenmesi ile tezat düşmektedir. Buna ek olarak feminist dış politika tanımı için feminist teori ayrımına baktığımızda büyük bir çoğunluğun savunduğu anti-caydırıcılık düşünce yapısının karşısında duran pragmatist yaklaşıma sahip olanların düşünce yapısı ile Alman hükûmetinin stratejisi benzer noktada örtüşmektedir.


Bütün bir çerçeveye baktığımızda şunu söylememiz gerekir ki Ukrayna Krizi Almanya için gerçek anlamda bir dönüm noktası (Zeitenwende) olarak nitelendirilebilir. Zira burada izlemiş olduğu dış politika, Avrupa Birliği içerisindeki liderlik yarışında Almanya’ya büyük bir avantaj sağlama eğilimindeyken aynı zamanda iç politikasında söylem olarak dile getirmiş olduğu feminist dış politikanın sadece bir söylemden ibaret olmasının ve içeriğinin tam anlamıyla uygulanmamasının yanılgısının sonuçlarına hazırlıksız olan bir Almanya’yı da gözler önüne seriyor.

Comments


bottom of page